7 Mayıs 2018 Pazartesi

Bazı deli dolu hayaller fikirler




Size şimdi 17 yaşında ki seyyahtan bahsedeceğim biraz. Bazı deli dolu (genellikle deli) hallerimden hayallerimden fikirlerimden.
Ben eskiden ergenliğimden yaklaşık 20li yaşlarıma kadar olmadık hayaller kurup bunların birazcığını da olsa gerçekleştirebildim hamd olsun. Rabbime hamd olsun onları gerçekleştirme fırsatını bana verdiği için.
17 hatta 16 yaşındayken kafama şunu sokmuştum. 10 tane gayrı müslimin islam ile tanışmasına veya müslüman olmasına vesile olmaya çalışacağım. Bunu öyle yürekten öyle delicesine istiyordum ki. Bazı ülkeler hakkında bilgiler edinmeye başlamıştım. Çantamda İngilizce Türkçe sözlük ile dolaşıyordum. Sanki çarşıda pazarda İngiliz’e yada yabancıya rastlayacak gibi çantada sözlük ile dolaşmak ne demek seyyah 😆 hatırlayınca çok gülüyorum. Hatta bir keresinde Fransızca bilen birisinden hemen bazı Fransızca kelimeler öğrendim onları yazdım ezberledim. Olur ki biriyle karşılaşırsam birşeyler anlatabileyim. 20li yaşlarıma doğru baktım ki olmuyor 😁😁 10 kişi olmasın 3 kişi olsun bari diye hayallerime devam ettim. İngilizce kursuna yazıldım 8 ay gittim. Kendi çapımda ilerlettim. Falan falan.
Aradan yıllar geçti 23 yaşında evlendim ve Amerika’ya gittim. Fakat oraya gidince gerçekten bu şeyler hiç kolay değilmiş kafaya dank etti. Pembe hunili seyyah. Pembe hayalli bu kız deli deli 😜.
Sonra bunu 1e indirdim. Allahım bir kişinin hidayetine vesile olayım Rabbim yada şahitlik edeyim diye. Ve günlerden bir gün 😍 eşim aradı. Mescide bir kız gelmiş. Müslüman olmak istiyormuş. Hazırlan burda hiç kadın yok seni gelip alacağım dedi. Ay elim ayağım titriyordu hiç unutamıyorum o anı.
Öyle hızlı giyindim ki fırladım dışarı çıktım. Fakat İngilizcem çok iyi değil. Çat pat. Anca kendi meramımı anlatıyorum. Başkaları da gelecekmiş onu öğrendim. Rahatladım neyse bu güzel ana şahitlik edeğim ya o da yeter dimi.
Gittik mescide. Portekizli bir genç kız. 21 yaşında. Uzun zamandır araştıyormuş. Kelime-i şehadeti nasıl getireceğini bilmiyormuş. Onun için gelmiş. Sarıldık tanıştık. Dedim ki Suriyeli bir arkadaş var (kendisi İngilizce öğretmeniymiş Suriye’de) o gelsin o anlatsın. Benim İngilizcem yeterli değil. Yok diyor onu bekleyemem sen söyle ben söylerim. Baktım çok ısrarcı. 😍 ben söyledim o söyledi Kelime-i şehadeti. Sarıldık. Hemen sonra Suriyeli arkadaş geldi. Birde onunla söyleyeyim dedi. Arkadaş uzun uzun anlattı beraber tekrar ettiler kelime kelime manasını anlattı. Çok duygulandık sarıldık. Suriyeli arkadaş bizden daha çok ağladı 😊
Ben bu Kıza telefon numaramı verdim. Evimi tarif ettim. Her zaman gel dedim.
Neyse çok uzattım. Sonraları görüştük ama çok zorlanıyordu ailesi çok kızmış başını kapatmasına. Üniversitede 2 tane Somalili kız ile tanışmış. Kızcağız bunlarla ahbap olmaya çalışmış arkadaşlık kurmak istemiş müslüman arkadaşlarım olsun diye. Bu kızcağıza (bu arada adını Unuttum 😔 evet maalesef bir türlü adını hatırlayamıyorum ondan kız diye bahsediyorum. Ah seyyah ah bu unutulacak bir isim mi vallahi aşk olsun ayıp ya 🤨😒😐) ne deseler beğenirsiniz?? “Başını kapatacaksan iyi düşündün mü islam oyuncak değil!” Kız çok üzülmüş şok olmuş. Ben o 2 kişiyi 1 defa gördüm. Amerika doğma büyüme başları yarım kapalı 2 hanım😤 böyle birşey söylemelerine çok çok şaşırdım bende. Fakat işte maalesef herkes aynı olmuyor. Çok hanımefendi harika müslüman Somalili hanımlar ile tanıştım orada. Ama işte herkes aynı değil ki. 🙄
Velhasıl. 2-3 ay sonra biz Türkiye’ye döndük. İletişimi kaybettim ama öyle çok merak ediyorum ki o kızı. Acaba ne yaptı ne yapıyor. Daha fazla kişiye vesile olamadığım için çok üzgündüm o zamanlar. Hiç kimse için birşey yapamıyorum diye kendimi çok yedim.
Neyse bu kısmı bitireyim çok uzattım 😅 konuyu farklı bir yere bağlayacağım.
Ben sonra sonra çevremde ki konu komşuya çok dikkat etmeye başladım. Yani ülkemizde müslümanım diyipte herşeyden bihaber olan insanların durumu aslında çok daha acı çok daha üzücü. Oradakilerden önce kendi halimize sevdiklerimize yakınlarımıza faydalı olmaya çalışmalıyım.
Kısa bir örnek verip bitireceğim. Çok uzattım sıkılmayın ☺️
Geçen ay komşumun babası vefat etmiş. Taziyeye gitmiştim. Sonra kendisi gelmişti. Öyle çok samimi değiliz arada sırada kahveye geliyoruz birbirimize. Dedi ki babama Yasin okur musun. Tamam dedim okurum. Sen kuran biliyor musun dedim. Hayır dedi. Eğer arzu edersen sana öğreteyim senin okuman daha makbul dedim. Ben öğrenemem kafam almıyor dedi kestirip attı hemen 😔
Öyle çok üzüldüm ki onun adına. İşte bahsetmek istediğim asıl konu. Kendi ülkemizin insanının durumu aslında çok daha acı çok daha üzücü. Allah Hidayet nasip etsin bilinçli şuurlu müslüman olmak nasip etsin Rabbim.
Ve önce kendi ahlakımız şuurumuz çok iyi olmalı ki insanlar bize baktığında namaza başlamalı yada bir nebze de olsa kendilerine çeki düzen vermeliler.
Yaramı deştim. Üzgünüm dostlar.

16 Nisan 2018 Pazartesi

İbrahim Tenekeci Geldik Sayılır

Merhabalar.
Bugün buraya bir gezi yazısı ile gelmedim :) ilk defa bir kitap hakkında yazacağım.
İbrahim Tenekecinin “geldik sayılır” isimli kitabını size biraz olsun kendimce anlatmak istiyorum ki herkes bu kitabı alsın okusun muhakkak. Oğlum doğdu doğalı biraz kitaba ara vermiştim. Fakat hamd olsun şu son 1,5 yıldır tekrar başladım. 
Bu kitabın karşıma çıkış süresi de manidar aslında. Çocuk binalarda büyüyor onu doğaya daha sık çıkarmalıyım ağaçlar ile çiçekler ile haşır neşir olsun hep düşünceleri içerisinde iken bir gün siparişini verdim bu kitabı. 
İbrahim Tenekeci bu kitabı parça parça 15 yıl içerisinde gezdiği gördüğü bir çok yeri anlatmış. Fakat o biçim anlatmış. Şahsen o anlattığı yere gitsem (misal Sakarya Geyve) o ilçede ki meydandaki çorbacı bulunur çorba içilir gözü kapalı. 
Misal çıktıkları dağı yürüdükleri yolu gezdiği yaylayı öyle güzel anlatmış ki öyle akışkan mest edici bir hava içerisinde bahsetmiş hadi çantamı hazırlayım Ya Allah çıkayim şu dağa bir gezineyim tefekkür edeyim doğayı bir koklayayım havası oluşuyor insanda. 
Bir kısmında çiçeklerden bahsetmiş. Küpe çiçeği Açelya begonya sardunya, öyle hoş anlatmış ki; orda kitabı kapatıp bir koşu mutfaktaki Açelya mı koklayıp sevip geri geldim kitaba devam ettim.
Bazı kısımları insanı hüzünlendiriyor. Zaman zaman tebessüm ettiriyor. Özellikle dağ bayır ova yayla ve doğa vurgusunu çok çok iyi betimlemiş anlatmış.
Evet bu kitap hakkında yazacaklarım bu kadar değil elbette. Ama sizi sıkmak istemiyorum. 😊


İnsan hiç olmazsa sene de 2 defa bol ormanlı, doğa ile iç içe olacak bir ortamda bir miktar kalmalı. Bunu küçük çocuğum için bilhassa canı gönülden arzu ediyorum ve istiyorum. Bir keresinde bir kitapta okumuştum. “Çiçekler ile doğa ile vakit geçiren insanın tevazusu Yüksek olur kibiri gururu olmaz” İnşaAllah diyelim niyet edelim. 


bahar yeniden başlamanın adıdır. Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır...


6 Nisan 2018 Cuma

Masaldan Öte Bir Yer

Herkese Selamlar!
Şimdi size gerçektende masalımsı bir yer adı vereceğim. SAFRANBOLU
Ben geçtiğimiz Ağustos ayında nihayet gidebildim. Öncelikle şunu belirteyim. Gittiğimiz gün yaz aylarının ennn ennnn sıcak günlerinden biriydi. Ben diyeyim 35 siz diyin 40 derece. Abartısız çok sıcak bir güne denk geldik.
Biz geçtiğimiz yaz Bartın’da kaldık 1 ay. Bartın’dan Safranbolu’ya geçtik. 80 km arası. Yalnız şöyle söyleyim abartısız hayatımda gördüğüm en güzel ağaçlı yoldan geçtik. Koskoca ağaçların tepesi yol boyu birleşmişler Allahım Allahımm öyle güzel öyle muazzam ki tarif edemiyorum 😍 aşağıya fotoğraf ekliyorum. Çok az fotoğraf çekebildim. Oğlum Muhammed Bilal de bizde sıcaktan perişan olduk. Tepemiz yandı resmen yine de bir miktar gezip eve döndük gerçekten dayanılacak gibi değildi.
Yolum düşerse yada düşmese de bir daha gitmek istiyorum kesinlikle. Çok bambaşka bir hava hissettim orda. Ayrıca bunu hisseden tek değilim :) İnsan bir garip mutluluk içerisine giriyor orda (sıcağa rağmen evet ☺️)
Esnafı da halkı da çok Güleryüzlü. Şahane bir çarşısı var ve mükemmel el yapımı işler var. Lokumu var 😍
Varda var daha ne diyim.
En iyisi siz en kısa zamanda gidip gezin görün. 😉








4 Mart 2018 Pazar

Amasya




Ve Amasya. Geldik mi bu şehre. Geldik. Ama önce bir sor bakalım gelmek istedik mi, isteyerek mi geldik, gönül rızasıyla mı geldik. 
Geldik ama nasıl geldik :)) 
Şaka bir yana elhamdulillah herşey için. 

Burası aslında gerçekten çok güzel bir şehir. Çok özel bir şehir. 
Etrafı dağlar ile kaplı Amasya’nın. Gerçekten 4 tarafı birden. Fakat çok güzel bir yeşil ırmağı var. Ve herşeyden öte insanı çok nazik ve hoş. Şimdiye kadar hiç nahoş bir durum ile karşılaşmadık elhamdulillah. Ve tabiki kendime göre bir çevrem oldu.  Ve Allah’a hadsiz şükürler olsun Nasibimize güzel insanlar düşürsün hep.
Çok fazla tarihi cami var. tarihi doku kendini sehre girdiğiniz an hissettiriyor.
sonbahara girmek üzereyken taşındık ve maşallah çok yağmur yağıyor öyle kar falan yağmıyor. Toprağı inanılmaz bereketli. Açıkçası toprağın böyle verimli olması beni pek şaşırttı.
Mersin Adana Hatay bizim oralar maşallah çok bereketlidir burada ki pazara gidince maşallah yetişmeyen meyve sebze yok gibi :) bu çok iyi cidden. Ankara ve Bartın'dan sonra ilaç gibi geldi bize. Malum Ankara'yı biliyorsunuz. Hem pahalı hemde bir çok şey dışarıdan geliyor. Lezzetli almak isterseniz paraya kıyacaksınız :)

Birde burada sadece yerli Amasyalı yok. Sivaslı tokatlı Çorumlu ve çok fazla Samsun ve Artvinli var. Çorum'a Tokat'a 1 saat arası. Samsun'a ise 1,5 saat civarı.
Sağlık sektörü biraz sıkıntı malesef. Bir tane hastane var çok fazla sıra var ve hınca hınç dolu. Randevu için gün bulamıyorsunuz günlerce düşünün o kadar dolu :(
Allah düşürmesin. Muhtaç etmesin İnşaAllah.
Neyse biz yine de güzellikleri düşünüp mest olalım. Şimdi açıkçası ben bura Hakkında çok fazla şey bilmiyorum henüz. Sadece size çektiğim fotoğrafları atayım da yolunuz düşerse uğrayım meşhur semaverde çayını için Amasya'nın.
Ha unutmadan Irmak kenarı boyunca birbirinden lüks şık ve birbiriyle rekabet halinde olan cafeler restoranlar var. Çok fazla turist geldiği için hepsi rekabet halinde :)







26 Şubat 2018 Pazartesi

Bir çocuğun gözünden 28 şubat.



Aradan 21 yıl geçti. Allah'ta biliyor ya dün gibi hatırlıyorum çoğu şeyi. 8 yaşında ki çocuk ne kadar hatırlayabilir ki? Emin olun çok daha fazlasını hatırlıyorum. Her bir haberi annem ile babamın yarasını omuzlarımda ki Kocaman yükleri hiç unutmadım ki. 28 şubatın beni 8 yaşında Kocaman bir insan olmak zorunda bırakışını.
Annemin 1 yıla yakın bir süre evden dışarı çıkamayışını...
Çok uzun sürer anlatacaklarım. Fakat ben en kısadan anlatmaya çalışacağım.
O sıralar evde sürekli haber açık radyodan. Her akşam bu konular konuşuluyor. Her gün aynı konular. Her gün bir başka haber bir başka kaos bir başka olay. Olaysız gün gece yoktu. O süreçte kendi halinde dinini yaşayan kim var ise nasibini aldı zaten.
Babam esnaf. Abim askere gitmiş. Annem ve ablam tesettürlü oldukları için evden çıkamıyorlar. Mersin'de yaşıyoruz. Burda birşeyi belirtmek isterim. Mersini bilen bilir Mersin çok fazla Kemalistin yaşadığı başörtülere değil sokakta, yürümeyi hayatı nefes almayı çok gören uç noktada yaşayan kemalistlerin şehridir. Ben çok bilirim annem ile yürürken annemin arkasından bas bas bağırdıklarını bela okuduklarını....
Velhasıl o süreç başladı. Babam dükkanda tek başına. Beni bir gün yanına çağırdı "kızım malum ortalık çok kötü bir vaziyette. Annen ve ablan dışarı çıkamıyor. Dükkanın evin faturalarını ben dükkanı kapatıp yatıramıyorum. Tek başıma yetişemiyorum. Sana elektriktik su ve telefon faturası nerede Nasıl yatırılır öğreteceğim yarın beraber gidelim ben yaparken sende gör öğren. Bundan sonra sen yatır bir süre" dedi.
Bende tabi özgüven tavan. " tabi yatırırım baba" dedim babama. Allahtan yerinde duramayan zıpır kanı aşırı aşırı deli akan bir çocuktum. Babam ile gittik her bir fatura nerde yatırılır tek tek öğretti. Ve ondan sonra ki aylar (yaklaşık 1 yıl) ben gittim her ay o uzuuuun fatura kuyruklarına girip arada derede itile kakıla o faturaları yatırdım. bazen sayardım. Önümde 100 kişi olduğunu bilirim. (Eski Türkiye manzarası)
Sonra bir gün babam "kızım bankaya gidip abine para yatırır mısın" diye sordu. Tabi ben kendimden emin "sen tarif et yatırırım ben" dedim. Babam hesap defterini elime verdi güzelce ince ince anlattı. Bankaya gidip "senin annen baban yok mu" diyen bankacıları hatırladıkça gülerim. Hatta bana bankacı oyun yapardı. "Hadi parayı ver sen git" derdi. Tabi babam beni sıkı sıkı tembihlemiş "bak hesap defterini sana verdikten sonra sen parayı ver" ben kızgın olarak bankacıya  "hayır babam verme dedi sen defteri ver"  bankacı sırıtırdı. Boyumda öyle ufak ki yanıma kadar eğilip parayı alırdı. :)
1 yıl kadar sonra sonra babam elaman aldı dükkana kendisi halletmeye başladı işlerini. Ben küçük bir dev. Büyümüşte küçülmüş bilmiş mi bilmiş bir çocuk. 
Sokakta ki çocukların dert edindiği ağlaştığı meseleler beni boğdu çok zaman. Doğru dürüst arkadaşım olmadı. Çünki ciddi olamadım onlar ile. Gerçekten büyümüştüm. Ama farklı büyümüştüm.
Hala ara ara 28 şubat konusu açıldıkça babamın gözleri dolar
"Kızım çok Hakkı'n geçti bize. Hakkı'nı helal et be yavrum. Küçücüktün o kuyruklara girdiğinde o fatura sıralarında" der devam edemez.
Ah be babam. Helal et ne demek. lafı bile olmaz.
 Utansınlar bizi o durumları yaşamak zorunda bırakanlar. Yer ile bir olsunlar o dönemde anaları ağlatanlar babaları çaresiz bırakanlar!